Pages

1 Ocak 2014 Çarşamba

Kitap Yorumu : Lux 3 - Opal / Jennifer L. Armentrout




Nereden başlasam acaba ? Yılın son günlerinde beni çok ters köşeye yatıran Jenn'e sevgiler ! Bende deliler gibi seviniyorum "Ehehe 2013'ün son günlerinde Daemon okuyorum. Hayattaki mutluluk, huzur bu işte." diye geriniyorum. Ama bir bakıyorum, kitabın sonu saç yoldurtmalık bir şekilde bitiyor. Oldu mu bu şimdi ? Ne güzel cıvık cıvık iki aşığı okuyorduk burada. Bir dakika ! Ne cıvık cıvığı ! Daemon bu, aşkı hiç cıvık cıvık olur mu ? :D

Parmaklarımı saçlarının arasında gezdirmeye, kıvırcık buklelerini çekip düzleştirmeye bayılıyordum; hemen eski hallerini alıyorlardı. O da saçlarıyla oynamamdan hoşlanıyordu.

Şimdi, Daemon'ı göklere bile sığdıramadığım için beni taşlamak isteyenler olabilir ama lütfen seriyi okuyun ve ona göre söylenin bana. Hiçbir erkek Daemon gibi olmaz. Cidden. Şeey belki Adrian hariç. Hoş o da hayali bir karakter. Neyse, kitaba yöneliyorum ben. Kitap sonrası beynim error vermeden yazıp, White Collar izlemem lazım.

         Kitap, Dawson ve Katy'le başlıyor. Bir önceki kitabın sonunda Daemon'nın ikizi Dawson geri dönmüştü. Savunma Dairesi'nden bir şekilde kaçmıştı. Ama kız arkadaşı Beth hala Daidalos'un elindedir. Yani denek olmaya devam etmektedir. Dawson ise onu kurtarmak için habire sıvışmaya çalışıyor ama başında Daemon gibi bir kardeş olunca bu biraz imkansız elbette. Bunun sonucunda Katy, Dawson'a Beth'i kurtaracaklarına dair bir söz verir. Daemon ve Dee'de eli mahkum bu sözün arkasında durmak zorunda kalırlar. Dee ve Katy'e gelirsek... Aralar feci bir şekilde açık. O kadar açık ki Katy'nin en gıcık olduğu insan (?) Ash'le Dee beraber takılıyordur. Adam'ın ölümünden sonra Dee, Katy'i suçlu bulur ve ondan tamamen uzaklaşır. Katy ise tatlı blog'u ve Daemon'la zaman geçirir. Daemon'la o kadar mükemmel zamanlar geçirdiler ki çok fena bir şekilde kıskançlık krizlerine girdim. Hani böyle surat asıp da okuyamıyorum ama sırıtıp da okuyamıyorum. Kitap, dengesizleştirdi beni. :D Daemon'dan resmen romantiklik akıyordu. Öyle böyle değil... Yazar döktürmüş. Cidden dil ısırtacak, saç yoldurtacak ve ahh ahh'lar çektirecek bir şekilde romantik sahneler vardı. Vallahi çok imrendim. Daemon'ın gerçek olmasını o kadar diledim ki yılbaşı gecesi karşıma çıkarsa şaşırmam. Katy'i de çok seviyorum ama bu kitapta baya kıskandım kızı ya... Ne ballıymış arkadaş. Daemon gibi bir sevgilisi var, sıradan maraton hayatından kopup Melez bir Luxen oldu. Özel güçleri falan var...

"Seni özledim." diye itiraf ettim.
"Biliyorum. Bensiz yaşayamazsın."
"O kadar da uzun boylu değil."
"Hadi, kabul et."
"Al işte. O koca egon yine engel oluyor," diye takıldım.

Tabii bu güçleri boşu boşuna harcamadı. Okulda, karşısına aniden Blake çıkınca tüm hırsını ondan aldı diyebilirim. Önceki kitapta Blake baya sinir bozucu şeyler yapmıştı ve bu kitapta pişmiş kelle gibi sırıtarak geri döndü ve bizimkileri Savunma Dairesi'ne ispiyonlamakla tehdit etti ! Amacı, Daidalos'ta tutulan en yakın arkadaşı Chris'i kurtarmak. Ve bunun yanı sıra Beth'i de kurtarmak. Bu fikir ilkten bizimkilerin hoşuna gitmedi ama Dawson'a verdikleri bir söz var... Bu yüzden eli mahkum kabul ettiler. Blake'e güvenmemek şartıyla... 
Yalnız bir sorun vardır. Daidalos çok güçlü bir şekilde korunmaktadır. Oraya elini kolunu sallayarak girmek imkansız. Bu yüzden Blake'in dostu Luc'dan yardım almaya giderler. Çook eğlenceli bir sahneydi. Gülmekten artık karnım ağrımıştı. Luc ise... Bana direk Once Upon A Time'daki Peter Pan'i hatırlattı. Ergen biri gibi duruyor ama patron havasında. Konuşmaları zaten beni bitirdi... Bizimkilerin ağzı açık kaldı. Luc karakterini çok sevdim ! Umarım ilerleyen kitaplarda da karşımıza çıkar. Ve cidden zeki biri. Bizimkilere baya yardımcı oluyor. Her ne kadar ilk Daidalos baskını olumsuzlukla sonuçlansa da bizimkiler pes etmiyor. Sorun ise oniks etkisi. Oniks, Luxen ve Melezleri etkileyen bir taş. Hemde öyle böyle değil... Önceki kitapta Katy baya acı çekmişti. Oniks'den korunmalarını sağlayan bir şeyi de bu kitapta öğrenirler. Opal ! Evvet, yazarımız yine iş başında ve kitabın adının nereden geldiğini bizi bilgilendirmiş. Bu Opal taşı, Luxenler için elmas değerinde. Detaylar kitapta. Sürpriz olsun. Ama cidden etkileyici bir özelliği var.


"Delisin sen!"
"Deliliğime bayılıyorsun ama."

Ve evet, bu Opal sayesinde Daidalos'a çok rahat bir şekilde girerler. Plan kusursuz devam etmektedir. Kitabın sayfaları biterken, yazar sizi ters köşeye adeta çiviler. Son sahneyi okurken zaten kendimden geçmişim. Kitabı okumadan önce kat kat giyinmiştim. Donuyordum resmen. O son sahnede resmen üstümdekileri fırlattım, ağzım kurudu. Gözlerim pörtlemiş bir şekilde son cümleye odaklandım. Ama yazar o kadar müthiş o kadar mükemmel hayal edip, betimlemiş ki... Hayran kaldım ve yazara sevgim, saygım sonsuz arttı. Resmen bir uzaylı filmi izler gibi oldum. Çok güzel hayal etmiş, kıskanmadım değil. Jennifer'ı özenti gibi görenlere güzel bir cevap olabilir bu kitap. Kadın resmen kalemini konuşturmuş. Utanmasam yazara aşık oldum diyeceğim. :D Cassandra'nın eline kimse su dökemez diyordum ama Jennifer'da az değilmiş hani... Son sahneyi çok sevdim, evlenebilirim bile hatta. Of burada çatır çatır anlatmak istiyorum ama sonra spoiler verdim diye bir sürü beddua da yemek istemiyorum. O yüzden gidin kitabı alın, okuyun ve çektiğim acıları sizden çekin ! :D

Erkeksi güzelliği dünya dışı ve ürkütücüydü. Bir tek okuduğum kitapların sayfaları arasında var olan bir şeydi. Bazen kendimi, onun gerçek olduğuna inandırmakta zorlanıyordum.

Son sahne haricinde kitabın geneli romantik - komedi diyebilirim. Hem gülmekten hemde erimekten ölecektim. Daemon'a bir kez daha tutuldum. Yok böyle bir karakter. Kısacık bir konuşmasıyla bile ağzım kulaklarıma varıyordu. Romantik olduğu sahnelerde gözlerim adeta kedilere özgür bir çizgiyle kısılıyordu. Adam işini biliyor. Ne diyeyim daha. Jennifer'ı da dövmek istiyorum ! Daemon gibi bir karakteri beynime montelediği için. Kitaplığımda zaten hem uyurken hemde uyandığımda gözlerini bana dikmiş bir Daemon kartpostalı var... Hayatım Daemon'lı geçiyor. Bu kitabın sonu'ndan sonra Köken'e hücum etmek istiyorum. Ama hayır, irademi kullanıp okumayacağım. Çünkü son ve final kitap yurtdışında Ağustos'ta çıkıyor. Bizde de Eylül gibi çıkar. Yokkk, dayanamam ben. Beklerim biraz daha... (Ve bi hafta sonra Köken bitmiş oluyor falan. :D)

Hmmm, bu kitap hakkında diyecek çok şey var ama çenemi tutuyorum. Yoksa taş yağmuruna tutulabilirim. Tek diyebileceğim seri giderek mükemmelleşiyor. Yazar bildiğiniz döktürüyor. Hayal gücü inanılmaz ! Son 4 günüm resmen Daemon'la dolu dolu geçti. 

"Dudaklarım hayatları değiştirir, bebeğim."
Onun akşam yemeğinde üç hambuger ve iki patates vardı. Bu kalorilerin nereye gittiğini hiç bilmiyordum. Egosuna mı gidiyordu acaba ?


Yılbaşındaki en içten dileklerimden biri; başıma, Daemon gibi öküz, ego tavan yapmış ama bir o kadar da korumacı, ölümüne seven, komik, eğlenmeyi bilen ve karşısındakini eritebilecek laflar eden bir bela gelsin istiyorum ! Jenn n'aptın allasen ya ? Bu nasıl mikemmel bir karakter ? Bende istiyorum -.-

Köken'e kadar kocaman sevgiler, öpücükler : Jane



Not : Yazarı cidden çok seviyorum. Bana çok samimi geliyor. Kitaplarında her fırsatta kitap kurtlarına ait bir özellikten bahsediyor. Bu da, kitaba daha çok bağlanmamı sağlıyor. Bir de Jennifer, çok iyi bir izleyici. İzlediği dizileri filmleri kitapta bahsetmesi zaten beni aşırı mutlu ediyor. Kendileri Supernatural ve The Walking Dead delisi. Aynı benim gibi. Ve bu kitapta hem Dean Winchester'dan hemde John Connor'dan (Terminetör dizisindeki karakter) bahsetmesi beni baya sevindirdi. İki karakteri de seviyorum. Ve sayesinde bol bol korku film adlarını listeme ekledim. Evet, Jennifer da bizden biri !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder