Pages

11 Mart 2015 Çarşamba

Kitap Yorumu: Tersyüz - Amy Harmon


"Şüphelerimiz haindir. Denemekten çekinmemize yol açarak kazanabileceğimiz pek çok iyi şeyden bizi mahrum ederler." 

Kemerlerinizi bağlayın. Müthiş ötesi bir kitap önereceğim. Hatta hiç yorumu okumadan da gidin kitabı alın. Gerçekten çok güzel ve içinize işleyen bir kitap. Güvenin bana. Ciddiyim!

Uzun zamandır böylesine saf, içime işleyen, elimden bırakmamaya çalıştığım ve beni çok fena etkileyen bir kitap okumamıştım. Fantastikler dışında elbette. Genellikle gerçek hayat kurgulu kitaplar risk altındadır çünkü okurken sizi gerçekten etkilemelidir. Ki bazı kitaplar maalesef böyle olmuyor. Ama Tersyüz... Beni gerçekten tersyüz etti. Uykusuz bıraktı ve bu kitabı hem ucuza kaptığım için hem de kitaplığımda yer alacağı için kendimle gurur duymamı sağladı.

Kitabı nasıl yorumlasam, nereden başlayıp da dikkatinizi çekecek bir konu bulsam diye düşünüp, duruyorum. Bir kere, kesinlikle kitaba şans verin. Bunu her kitaba söylemem ama Tersyüz kesinlikle övgüleri ve okunmayı hakkediyor. Kitabın arka kapağındaki "Modern çağın Güzel ve Çirkin'i" yorumu kesinlikle kurguya uygun bir tanım. Zaten kitabı okuduktan sonra etrafınızda görmediğiniz ama var olan bazı şeyleri fark edeceksiniz. Eh, kitap bunu size sağlıyorsa, yapacağım yorumlar abartı olmayacaktır.

Ambrose Young, Hannah Lake'de çok tanınan, sevilen ve aşık olunan bir genç adamdır. Henüz lisede olmasına rağmen uzun boylu, yapılı ve çok çekici bir yüzü vardır. Aynı zamanda güreşçidir. Bu güzelliğini fark edenler arasında Fern Taylor adında bir genç kız vardır. Kızımız, lise çağında tam bir inek modundadır. Kızıl ve güzel saçları kendi halinde takılan, diş telleri olan ve kalın cam gözlükleri olan kitap kurdu bir genç kızdır. Ve çoğu genç kız gibi o da Ambrose'a aşıktır. Fakat o gerçekten aşık. İçi gidiyor, onu her gördüğünde eriyor ama bir şey yapamıyor. Çünkü dikkatini çekemiyor ve bunun için de çabalamıyor. Taa ki yazdığı mektuplar sayesinde spot ışıklarını üzerinde hissedene kadar...

"...yalnızlık hiç geçmeyecek gibi gelir, oysa kayıplar bulunabilir."

Fern, iyi bir okuyucu olduğu kadar iyi bir yazardır da. En yakın arkadaşı Rita, bir anlık hevesle Ambrose'a tutulur ve Fern'den ona mektup yazmasında yardım etmesini sağlar. Bir süre, Rita adına Ambrose'e romantik ve içinizi eriten mektuplar yazar ve aynı şekilde Ambrose'da karşılık verir. Shakespeare alıntıları havada uçuşuyor bu arada. :D Çok eğlenceli ve gerçekten müthiş mektuplardı. Neyse, tabii bu olay bir süre devam eder ve mektupları Fern'in yazdığı ortaya çıkar. 

Bu olay ortaya çıktıktan sonra Ambrose, birkaç nedenden dolayı dört arkadaşı ile beraber orduya yazılırlar ve savaşa giderler. Bundan sonraki hikaye ise her şeyin tersyüz olduğunu anlatan enfes bir hikaye. Ambrose, kasabaya tek başına döner ama artık her şeyini kaybetmiştir. Yakışıklılığını, benliğini ve dostlarını. Bu açık yaralarını ise ona hala aşık olan Fern iyileştirir. Bu süreci elbette burada anlatmayacağım. Gidin ve acilen okuyun.

Çok güzel ve akıcı bir kurguydu. Açıkçası bu kadarını beklemiyordum. Yurt dışında ve ülkemizde müthiş yorumlar almasına rağmen kendimi kaptırmak istemedim ama kaptırmamak imkansız. Sizi sıkmayan ve daha çok hikayeye çeken bir kurgu ve anlatım var. Dışarı çıktığımda falan 'kitabı okumak istiyorum, hemen eve dönmek istiyorum' modundaydım. Zaten çok kısa bir süre içinde bitirdim. Beni etkileyen çok sahnesi ve alıntıları var. Kitaptaki bölümlerin bir çoğunu işaretledim. Şuan rengarenk karşımda duruyor resmen. :D  

"Sevilmek istediğin biçimde asla sevilmeyeceğin gerçeğini kabullenmek zor." -Bailey

Karakterlerin olgunluğu, komikliği ve düşünce tarzları beni etkiledi baya. Fern, zaten kesinlikle bizden beri. Onla ortak baya özelliğim çıktı. Ambrose ise yakışıklı olduğu zamanlar bile havalı olmayan bir tip. Korumacı ve asi. Dışarıdan soğuk biri gibi olsa da Fern gibi içine girdiğiniz zaman aslında eğlenceli ve romantik biri olduğunu fark edeceksiniz. Ama bunların dışında benim bir favori karakterim var ki... Gerçek hayatta öyle kuzene ya da dosta sahip olmak isterdim. Fern'in hem kuzeni hem de dostu olan Bailey'den bahsediyorum. Kendisinin bir hastalığı var. Her geçen zamanda daha da güçsüzleşiyor ve zaten kitabı okurken onu tekerlekli sandalyede görüyoruz. Ama bu kadar mı hayat dolu olur. En çok onun sahnelerini sevdim. Mimikleri, söylediği sözler, vurdum duymazlığı, esprileri ve daha birçok şey. Kitabı sevmemin en büyük nedeni Bailey'di. Öyle çok güldürdü ki beni. Güldürürken ağlattı da. Kitapta tek bir yerde gözlerim doldu. O da Bailey'in suçuydu. Ve kitabı mükemmel yapan da oydu bence. Fern'le olan ilişkileri, Ambrose'a takılması, kendisiyle çok rahat dalga geçmesi... Mükemmel insan bu olsa gerek diyeceksiniz.

"Kitaplar olmak istediğin kişi olmanı, bir süre kendinden kaçmanı sağlıyor." -Bailey

Anlatmadığım daha birçok şey var ama bunu da kitaba saklayın. Okurken şaşırın, gülün ve ağlayın. Gerçekten çok eğlenceli sahneler vardı. Bu kadar akıcı olmasının sebebi bu sanırım. Burada tüm favori sahnelerimden bahsetsem sanırım blog hayatım biter. :D O kadar uzun bir liste işte. Bana güveniyorsanız mutlaka okuyun. Okuyun, gelin ve dedikodusunu yapalım.

"Bazen güzellik ya da onun eksikliği birini gerçekten tanımanı engeller."

Her şey güzellik değildir. Bazen, bazı şeyleri kendiniz bakış açınızla güzelleştirebilirsiniz. Tek yapmanız gereken 'gözlerinizi açıp' bakmanız. Paket güzel ve çekici olabilir ama içindeki kötü olduğu zaman paketin güzel olup olmamasının ne anlamı var ki ? Kitabı okurken ve okuduktan sonra bunu daha iyi kavrayacaksınız.

Bu kitabı ülkemizde çıkardıkları için Yabancı Yayınları'na ve akıcı çevirisi için de Arzu Altınanıt'a kocaman teşekkürler.

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder